14 Ocak 2014 Salı

Herşeyin Doğasında Aşk!

      Herşeyin doğasında var Aşk!İnsanın her yaşında,her anında,doğada ki tüm canlılarda,içimizde beslediğimiz,kalbimizde bir amaca,bir şeye duyduğumuz o heyecan...

      Hemen yanı başımda,ev arkadaşım,yeni dostum Marco. O bir köpek.Hani şu Yorkshire dediklerinden.Ara ara dalıyorum onu izlemeye.Henüz 4 aylık.İnsandan başka bir şey görmemiş,diğer canlıları tanımayan,bu dünyaya kısmi yabancı.Ama duyguları,karakteri,özellikleri geldiği andan itibaren belirgin aslında.Önce sahibine güven ve güveni edindikçe delicesine bir itaatle AŞK.Aşk deyince özlem,heyecan,koku gibi hissiyatları ayırmak olabilir mi?Hepsi de var bu küçük minnak bey efendide.Peki ya sahibinin ona duyduğu.Onu evladı gibi benimsemek,sevmek,sarıp sarmalamak,göz kulak olmak,her şeyi sıfırdan öğretmek adına verdiği sayısız emek.Bu da henüz yaşamadığım ama tahminlerle yolu bulup söyleyebildiğim ,Bir annenin ya da bir babanın evladına duyduğu o yüce duygu olsa gerek.Ben bunları yazarken,deminde söylediğim gibi yanı başımda,henüz dişi bir köpek bile görmemişken,oyuncak pembe bir yorkshire ile deliler gibi oynaşıp cilveleşip,onun adını bile duyduğunda çılgına dönüyor.Tanıdığı gördüğü yaşadığı kadarıyla sahibine ve bu oyuncağa duyduğu şey,tüm canlıların doğuştan doğasında olan şey.Daha bebekken,konuşamıyor,söyleyemiyorken bile ,ANNE kokusuyla ya da annenin aldığı o cennet kokusuyla bile hemen baş gösteriyor.

    







Fonda aşkı anlatan naif bir müzik,Claude Challe... Elimde bir sigara,yanında bir duble viski.Aşkı anlatmak için mi duruyorlar yoksa aşkı anlatmak için onlara mı ihtiyacım var.Yine sendeledim,kendimle ters düştüm galiba.Öyle olmalı ki,sahibi öksürse 'Acaba sahibime bir şey mi oldu 'diye endişelenen Marco bile,aşk öyle şeylere olmaz,bak böyle şeylere olur diye anlatıverdi,ilk öksürdüğümdeki o anlamlı bakış ve tavrıyla.Yine de onu dinlemeyip yaktım bir sigara  ve devam ettim yazmaya,ömrümden bir beş dakika daha çalarak.Sonra yazmakta öyle,müzik dinlemek,müzik yapmak,sanatı para kazanma kaygılarından bir an olsun sıyırdığımız ve kendimiz için yaptığımız ve duyduğumuz hazların özü,gerçek adı,AŞK!

   Sahi nereden çıktı bunun üzerine yazmak.Sanki bana mı kaldı bunun üzerine yazmak.Yooo,bana da düşer,ona da düşer,sana da düşer bunun üzerine yazmak,konuşmak,bunları okurken yazdıklarımı onaylamak ya da yargılamak.En nihayetinde Aşk,her dilde aşktır.Sayısız şekilde,sayısız dilde,sayısız şekilde anlatılır.Hatta yok diye kendimizi paralarız.Biliriz aslında sadece karşı cinse duyulan bir şey olmadığını,ama bizi en çok o yaklaştırır AŞK kelimesinin sıcaklığına.Ya da biz öyle doyarız.Doyunca ruh,yeter mi?Bu sefer mide doymak ister,beden doymak ister,maneviyatımız doymak ister.İster de ister işte.Kendini daha net çözebilen canlılar,onu her şekilde,her şekliyle,birçok şeyde yaşar zaten.Ne yani farkında değil miydik bunların?Bana yazdıran duygunun adı AŞK,hemde zamansız...Gidene...gelene...hayale...İlla ki karşılıklı olmak zorunda değil ki.Bazen aşkı güzel yapan ya da melankolik yanımıza o çırpınışları tokat gibi okşayarak yaşatan şey,kahramanının olmaması ya da çoktan gitmiş olması belki de.Çokça yaşadığım için söylüyorum şu cümleyi.'Bu şarkıyı kime yazdın' sorusunun cevabı, hep eski sevgilidir sanılır.Bazen öyledir,bazen şarkı eski sevgiliyedir ama gerçekte şarkıda anlatılan gibi olmayan bir eskiyedir o.Tamamen belleğinde,bedeninde ruhunda yaşattığın şekledir.Bazen gerçekten canına acıtanadır.Acısın varsın,canın acıyası varsa demeyiz.Canım yansın istemiyorum deriz.NE GARİP ÇELİŞKİ,AŞKIN İÇİNDE HEPSİ VAR...O gitmez kendi isteğiyle,sen yaşarken tam aşkı delicesine,yaradan alıverir onu senden 'Her kimi benden daha çok seversen ibadet eder gibi,alırım onu senden 'diyebilecek bir şekille...Bak işte gördün mü,acı çekmek istemiyordun,tadı damağındayken kala kaldın öylece...:(
  Ne güzel özet,böylede kabullenip içinde şunu yaşayabilmek

'Bugünlerde aklıma geldiğinde tebessüm ederek şunu söylüyorum.Sen mis kokulu bir kahve...Bense gölden çıkarılmış,işlenmiş bir tuz.Kahvenin içine tuzu koydukta,tadı kötü oldu diye kime kızalım.Tuz,yemekte güzel...Kahve,şekerle güzel.Bizim karışımdaki hata da Kahve-tuz misali'

Bu da naçizane bir örnek.Okuyup idrak edince,adının AŞK olduğunu inkar etmeyiz,ama durumu kabullenmişiz belkide...

  Mevlana-Şems başka bir aşkı anlatırken,Leyla ile Mecnun başka türlüsünü,Kara sevda deyince başka türlüsünü,.Haçiko deyince başka türlüsü,Elwis Presley'in 37 yıl önce vefat ettiğini düşününce ,hala en çok satan albümler klasmanında zirvede olması,onu sevenlerin,hayranlarının ona duyduğu aşk bambaşka türlüsüne örnektir.Ne bir kaç örnekle sınırlayabiliriz,ne de sadece insanlarla...

     Kelebeğin kısacık ömrüne rağmen yaşamına aşkı sığdırması,çiçeğin böcekle olan münasebeti, her canlının doğasındaki Aşkın habercisi...Üstelik zaman,şekil,dil sınırlaması olmaksızın...Peki ya senin dünyanda Hangisi? ve Ne zaman?

Volkan Koşar
14/01/2014
04:58

  












  







1 yorum:

  1. kahve ve tuz evet belki zıtlar belki herkes ikisinin birlikte iyi gitmeyeceğini düşünür. ama önemli olan içecek olanın damak zevki değil mi?herkesin istediği gibi değil kendi istediğin gibi iç kahveni...

    YanıtlaSil